Doğum yapmak korku olmaktan çıkıyor
Dr. Meltem Aksu Sönmezer, doğum yapmanın korku olmaktan çıktığını söyledi.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Meltem Aksu Sönmezer, “Aylarca süren bir serüven gebelik ve öyle bir serüven ki aynı anda birçok duyguyu tattıran, tüm sıkıntı ve meşguliyetlerimizi bir yana bırakıp ona odaklanmamızı sağlayan hatta sadece bizim değil tüm ailemizin ve yakınlarımızın ilgi odağı haline gelen zorlu ve bir o kadar da keyifli bir dönem. Onun kalp atımlarını ilk duyduğumuzda, ilk hareketlerini hissettiğimizde, cinsiyetini öğrendiğimizde, ona ilk kıyafetini aldığımızda yaşadığımız mutluluk tarif edilemez. Tüm bu mutlulukların yanında, gebeliğin anne adaylarına yaşattığı endişe ve korkular da var tabi ki. Örneğin; yediğimiz içtiğimiz ürünlerde bebeğe zarar veren bir madde var mı korkusu, her zaman yapmaktan keyif aldığımız makyajın kullandığımız kremlerin bile ona zarar verebileceği korkusu, geçirilen bir üst solunum yolu enfeksiyonunun bebeğin hayatını tehlikeye sokacağı korkusu gibi birçok örnek sayabilirim. İşte tüm bu duygulanımları, aslında hemen tüm gebeler yaşamaktadır. Ancak bir gerçek var ki, en büyük korkumuz doğum korkusu” dedi.
Doğum korkusunun kimi anne adayı için ‘bebeğim acaba sağlıklı mı gerçekten’ diye hissedilen bir bilinmezlik ile yüzleşme korkusu olduğunu ifade eden Dr. Sönmezer, “Bir başka anne adayı için ‘doğum sırasında çok ağrı çekecek miyim acaba dayanabilecek miyim’ konusuna odaklıdır , bir başka anne adayı için ise ‘normal doğum yapamazsam bebeğin hayatı riske girer ve doktorum sezaryen doğumu tercih etmek zorunda kalırsa , ne yaparım ‘ endişesi yani ameliyat olma korkusuna odaklıdır. Yine de bu korkular arasında, anne adaylarında en fazla karşılaştığımız, normal doğum eylemi esnasındaki ağrı ve sancı ile baş edememe korkusudur. Özellikle daha önce doğum yapmamış, ilk defa doğum yapacak anne adayları için durum çok daha karışık Çünkü, onlar bilinmezliğin verdiği ayrı bir anksiyete de yaşamaktadırlar. Bilinmezlik her zaman bir anksiyete oluşturur insanda, üstelik bu bilinmez şey bir çeşit ağrı ve acı ise” diye konuştu.
Doğum korkusuna bir başka açıdan bakıldığında bu korkunun anneden kıza aktarılan bir geçişi olduğunu görmenin mümkün olduğunu kaydeden Dr. Sönmezer, “Tıpkı genetik olarak aktarılan hastalıklar gibi. Öte yandan toplumsal öğretiler işin içine girince bu korku çok daha abartılı hale gelebilmekte. Çocukluk dönemimizden beri doğumda bir kadının çok acı çektiğine şartlandırılıyoruz. Bununla da kalmıyoruz tabi ki; üst komşumuzdan, akrabamızdan, iş arkadaşımızdan, gebeliğimiz ile ilgili veya ilgisiz bir takım insanlardan aktarılan kabus benzeri doğum hikayeleri maalesef yakamızı bırakmıyor. Kötü ve korkutucu hikayeleri duyma ihtimaliniz iyi hikayelere nazaran çok daha fazla çünkü yapılan araştırmalar, insanların başlarından gecen olumlu sonuçlanan olayları 1 kişiye anlatırken, olumsuz giden veya sonuçlanan olayları 9 kişiye anlattıklarını göstermiştir. Bu da maalesef annelerimizden aktarılan geleneksel korkunun üzerine çevresel bir korku aktarımını da ekliyor. Bu korkular ve ön yargılar maalesef ülkemizdeki sezaryen doğum oranının oldukça yüksek olmasının da sebeplerinden biri. Anne adaylarında oluşan abartılı doğum korkusu, normal doğum eylemi esnasında kişinin doğum sancıları ve ağrı ile baş etmesini zorlaştırarak, normal doğum eylemi esnasında çabuk pes etmesine ve sezaryen doğum ısrarı ile hekimin kararını etkilemesine yol açıyor. Hatta bazı anne adayları hekimin önerisine fırsat vermeden, sezaryen doğum tercih ediyor. Bu konuda önerim, anne adaylarının gebelik ve doğum süreci ile ilgili tüm konularda sağlıklı bilgi edinmesidir. Aklınıza takılan merak ettiğiniz tüm sorularınızı doktorunuzla konuşun ve korkularınızı doktorunuzla paylaşın. Çevrenizdeki insanlardan ya da medyadan bilgi alırken ise dikkatli olun; olumsuz örnekler sizi fazlasıyla tedirgin ederse, bu bilgileri takip etmeyin. Laurence Pernoud’nun Bir Çocuk Bekliyorum adlı kitabında ilgimi çeken bir bölüm olmuştu, bazı ilkel Afrika kabilelerinde kadınların doğum yapacaklara kendi doğum hikayelerini anlatmaları yasakmış ve bu kabilelerde kadınlar çok rahat ve kolay doğuruyorlarmış. Bu ilkel kabileler, korku aktarımı problemini bir şekilde çözmüşler ve bu konuda ilkel değil çok da bilge bir karar vermişler diye düşünüyorum” açıklamalarında bulundu.
Gebelik takipleri sırasında özellikle ikinci trimestır döneminde başlayan ve doğuma kadar devam eden doğuma hazırlık eğitimlerinin gebelere büyük destek sağladığını belirten Dr. Sönmezer, “Özellikle normal doğumla çocuk sahibi olmak isteyenlerin ve doğum sancılarından korkan tüm kadınların bu tür kurslara katılmalarını öneriyorum. Bu tür kurslarda bebek bekleyen diğer çiftlerle bir araya gelerek benzer endişelerin başkaları tarafından yaşandığı görmek ve bunu paylaşma fırsatı bulmak yalnızlık hissini ortadan kaldırarak iç huzuru sağlayabilir. Bu kurslarda özel olarak öğretilen geliştirilmiş gevşeme, dikkatin uzaklaştırılması, kas kontrolü ve solunum teknikleri ağrı algısının azalmasını sağlar, beynimizin rahimde ağrıya neden olan uyarılarını baskılar. Ayrıca bu kurslara çift olarak katılmak baba adayının hamilelik sürecine daha fazla katılmasını ve bebek bekleyen çiftlerin birlikte daha fazla vakit geçirmelerini sağlar. Doğum öncesindeki aylarda rahatlamak için kendinize, sevdiğiniz ve sizi rahatlatan aktivitelere vakit ayırmaya çalışın. Bu aktiviteler stresinizi azaltmanıza yardımcı olacaktır. Doğum sonrasındaki hayatınızı planlamaya çalışın; Nerede doğum yapacağınız, doğumunuza girecek doktorunuz, doğum esnasında sizinle birlikte olacak yakınlarınız, hastanede sizin yanınızda kalacak yakınlarınız, eve döndükten sonra size destek olacak kişiler, çalışıyorsanız iş yerinizle ilişkiler, ekonomik parasal ve gündelik yaşam gibi konuları doğumdan önce planlayın. Bunları eşinizle paylaşın. Planlı bir şekilde doğumu beklemek , doğum anksiyetenizi ve gerginliğinizi azaltacaktır. Tüm çabalarınıza rağmen doğum korkunuz günlük yaşamınızı olumsuz etkileyecek derecede ise ve bunlarla tek başınıza baş edemediğinizi hissederseniz profesyonel yardım alın. Doğum korkusunun normalin çok üzerinde yaşanması, hamile kişinin depresyonda olduğuna dair bir işaret olabilir. Ayrıca bu korkunun aşırı olmasının, doğum sonrası depresyon yaşanmasında etkili olduğuna dair araştırmalar bulunmaktadır. Hamilelik depresyonu ve doğum sonrası depresyonun ise anne-çocuk ilişkisinde olumsuzluklara yol açtığı bilinmektedir. Anne-çocuk ilişkisinin sağlıklı bir şekilde kurulabilmesi ve bebeğin sağlıklı olabilmesi için annenin fiziksel ve ruhsal sağlığı önemlidir. Tüm anne adaylarına , huzur ve keyif içinde tecrübe edecekleri , bebeklerini sağlıklı bir şekilde kucaklarına alacakları , kolay ve sorunsuz doğumlar diliyorum” şeklinde konuştu.